14 Mayıs 2012 Pazartesi

Onlara Ne Oldu? Keltler



Romalılar onlara "Galli" adını vermişlerdi. Yunanlılar ise "Galatlar" diye çağırıyorlardı. Ancak sıfat çeşitliliği bu kadarla sınırlı değil. Kimi zaman "Belçikalı" kimi zaman "Britanyalı" Kimi zaman da İbero-Kelt" olarak tanımlandılar. Ama bugün bu halkların ortak ismi "Kelt".

Bu kadar geniş tanımlamanın nedeni kesinlikle tarihsel... Çünkü bugün Kelt adı verilen insanlar tarih boyunca ne etnik bir birlik ne de siyasal bir birlik oluşturabildiler. Hint  - Avrupa grubundan olmalarına karşın farklı diller konuştular. Tanrıları bile farklıydı. Onların tek ortak paydası demiri işlemeleri ve tuz madenlerini çalıştırmalarıydı.   Nitekim bugün Avrupa'da Keltler'in yayıldığı alanlarda Hallstatt bölgesinde olduğu gibi sayısız yeraltı tuz madenine rastlanıyor.

İlk Keltler'in bugün İsviçre sınırları içinde kalan Neuchatel Gölü kıyılarında yaşadıkları tahmin ediliyor. Ancak zaman içinde bu dar alanla yetinmemişlerdi. İ.Ö. 6. yüzyılda özellikle Akdeniz topluluklarıyla temasa geçtikleri Yunan ve Etrüsk kolonilerine saldırdıkları görülmektedir. Ne var ki bu toplumlarla sadece savaş ilişkisine girmediler, onlardan gemi inşaatı ve para kullanımı gibi konularda da yararlandılar.


İ.Ö. 2. yüzyılda Keltler güçlerinin en üst noktasına ulaştılar ve çok geniş bir alan yayıldılar. Batı'da tüm Balkanlar'ı ve Slovakya'yı istila eden savaşçıların bir bölümü Anadolu içlerine kadar ilerlediler. Anadolu'ya geçişleri de oldukça ilgi çekicidir. Bithynia Kralı Nikomedes I, kardeşi ile taht kavgasına tutuşmuştu. Byzantion etrafını yağmalayan Kelt (Galat) kavmi ile bir anlaşma yaptı. Kendi izni olmadan bölgenin yağmalanmamsı konusunda uzlaştıktan sonra yarısı savaşçı olan 20.000 Kelt'i İ.Ö. 278'de İstanbul Boğazından Anadolu'ya geçirdi. Böylesi savaşçı bir grubun desteğini alan Nikomedes kardeşini kolayca bertaraf etti. Bithynia ve Seleukos arasında bir tampon bölge oluşturmak amacıyla o zaman boş olan Ankara ve çevresine yerleştirildiler. Bu bölge daha sonra Galatia adını aldı.  Aynı tarihlerde Keltler Batıya doğru ilerleyerek Fransa'nın önemli bir bölümüne yerleştiler. İber yarımadasına kadar ilerleyenlerine ise İbero-Kletler adı verildi.

Keltler'in bu yayılması dönemin güçlü devleti Roma'yı rahatsız etmişti. Caesar ile birlikte yayılmacı bir kimliğe bürünen Roma, Önce Fransa'nın Akdeniz kıyısındaki topraklarını ele geçirdi. Aleksia Savaşı'ndan sonra Keltler'in bir kolu olan Galyalılar Roma egemenliğini tanıdılar ve onun içinde kaynayıp gittiler. İ.Ö. 52 yılında Keltler'in efsanevi kralı Vercingetoriks Caesar'ın lejyonlarına yenildi ve teslin olmak zorunda kaldı.
  
Lionel Royer -Vercingetorix Throws Down his Arms at the Feet of Julius Caesar (1899)


Daha sonra Claudius tarafından Britanya Adaları'nın fethi Keltler'in son sığınağının da düşmesine yol açtı. Öyle ki Avrupa'da Hıristiyanlığın yayılmaya başladığı günlerde birkaç Kelt soylusundan başka Roma'ya direnen kalmamıştır. 


Keltler'in bugün ne olduğu konusu pek aydınlığa kavuşmuş değil. Büyük çoğunluğunun yükselen diğer uluslar içinde eriyip gittiği kesin. Latinleşen Keltler Fransa'nın güneyinde, İtalya'nın kuzeyindeki halklara karışıp gittiler. İber yarımadası'na göç edenler ise buradaki yerli halkın ve Araplar'ın arasına karıştılar. Nitekim bugün hala Kuzey Portekiz'de (Portekiz= Portugal Latince Portus = liman kelimesinden gelir ve "Gal limanı" anlamındadır) ve İspanya'nın Galiçya bölgesinde sarı saçlı Kelt torunlarına rastlanıyor. Gal Keltleri ise 12. yüzyıla kadar küçük krallıklar halinde bağımsızlıklarını korudular ama bu tarihten sonra İngiliz tahtının gücüne boyun eğmek zorunda kaldılar. Bugün Avrupa'da özgün Kelt nüfusunun en yoğun olduğu ülkeler İskoçya, İrlanda, Galler'in bir bölümü ve Fransa'nın Brötanya bölgesi. Keltler belki yeni yükselen ulusların içinde kaynayıp gittiler ama özellikle Ortaçağ'da gelenekleri ve bilgileri sayesinde tüm Avrupa'nın sanat ve tarım tekniklerine öncülük ettiler.


- Sonraki Konu: Onlara Ne Oldu? Hunlar -  

4 Mayıs 2012 Cuma

Onlara Ne Oldu? Fenikeliler



Fenikelilerin yaşadığı Batı Akdeniz sahil şeridi bugün olduğu gibi ilk çağlarda da çok önemli bir stratejik öneme sahipti. Bölgenin tam doğusunda bulunan yüksek dağlar bölgeyi düşman saldırılarından koruyordu. Toprakları geniş sedir ağacı ormanlarıyla kaplıydı. Fenikeliler bu ağacın tahtasından çok sağlam gemiler inşa ederek Akdeniz'e hatta Cebelitarık'ı geçip Atlas Okyanusu'na açılmışlardı. Tüm bu özellikleri nedeniyle bugün bir bölümü Lübnan, bir bölümü Suriye sınırları içinde kalan bu sahil şeridinde daha bronz çağında bile Fenikeliler'in yaşadığı köyler olduğu tahmin ediliyor. 

İ.Ö. 14. yüzyılda burada Ugarit isimli bir kentin varlığından söz ediliyor. Bu kentin nüfusunun büyük bir bölümü Arabistan'dan gelen Samiler'den oluşuyordu. Ancak o tarihten günümüze ulaşan belgeler kentin çok kozmopolit bir kimliğe sahip olduğunu gösteriyor. Nitekim Sümerce, Hititçe, Mısır dili gibi tam 8 farklı dilin konuşulmuş olması bunun en somut kanıtı.

Bir daha asla yeniden inşa edilmeyen Ugarit'in Karadeniz kıyılarından gelen barbarlar tarafından yakılıp yıkılmasından sonra Fenike tarihi Sur, Sayda ve Byblos gibi kentlerin çevresinde şekillenmeye başladı. Her biri kendi başına birer güç olan bu kent-siteler her ne kadar aralarındaki düşmanlığa sona erdirmediyseler de ortak bir medeniyetin çocuklarıydı. Onlara genel olarak Fenikeliler adı veriliyordu. Çok yetenekli denizciler olan Fenikeliler, Cebelitarık Boğazı'nı aşmış ve kuzeyde Hollanda kıyılarına, güneyde ise Gine sahillerine kadar ulaşmışlardı. Fenikeliler bu toprakları bir bütün yerine sömürgeleştirmek yerine buralarda güçlü koloniler kurmayı tercih etmişlerdi.  Akdeniz'in hemen hemen tüm sahillerinde kurdukları bu koloniler sayesinde büyük hareketlilik kazanmış ve tüm Akdeniz ticaretinin ele geçirmişlerdi. Gemicilik, ticaret ve el sanatlarında bu denli gelişmelerinin sebebi yaşadıkları yerde az  sayıda tarım alanının olması, bu bölgenin ormanlarla kaplı olmasıydı. Bakırı Kıbrıs'taki, gümüşü ise İspanya'daki madenlerden çıkarıyorlardı. 

Fenikeliler tarihe aynı zamanda ünlü lal rengi kumaş boyasını mucitleri olarak da geçmişlerdi. Bu kumaş boyasının kökeni eski Yunanca "phoin" (kırmızı) kelimesinden geliyordu. Bu kumaşa verdikleri özel kırmızı rengi, Lübnan sahillerinde çok yaygın olan bir deniz kabuklusundan elde ediyorlardı. Fenikeliler uzmanlar tarafından tam olarak kanıtlanmamasına karşın camı ilk keşfeden kavim olarak da tanınıyor. İnsanlığa armağan ettikleri bir diğer hediye ise "alfabe"...


Fenikeliler zaman içinde Akdeniz ticareti sayesinde ulaştıkları refah düzeyi, bir süre sonra onların alehinde çalışmaya başladı. Giderek, komşuları olan ve daha çok askeri alanda gelişen Babilliler'in, Asurlular'ın, Persler'in ve Mısırlılar'ın iştahını kabartıyorlardı. Ancak bu krallıklar aynı zamanda kendi içlerinde savaştıkları için Fenikeliler bir süre daha onlar arasındaki iç dengeyi kullanarak ayakta kalmayı başardılar. Ancak Sur kentinin tam 7 ay süren bir kuşatma sonucu Büyük İskender tarafından alınması Akdeniz'deki Fenike egemenliğine son verdi. Parçalanan birliğin son kalıntıları olan yerel beyler kısa süre içinde İskender'in ordusuna teslim oldu. Batı Akdeniz'deki Fenike uygarlığı son bulsa da meşaleyi onların kurduğu Kartaca devraldı. Ne var ki, tarihin yetiştirdiği en büyük kumandanlardan biri olan Hannibal'ı yetiştiren Kartaca'nın sonu acı oldu. Phön savaşlarının ardından Kartaca'yı ele geçiren Romalılar, kentte taş taş üstünde bırakmadılar. 

Fenikeliler'in tarihe mal olmasından sonra bu bölge sayısız ulusun etkiliği altında kaldı. Samileri Giritliler, Latinler, Yunanlılar, Haçlı Seferleri sırasında Normanlar ve İ.S. 636 tarihinden sonra Araplar, Osmanlılar ve sonraki dönemde Fransızlar bu topraklara damgalarını vurdular. Bütün bu halkların karışımı olan Lübnanlılar bugün kendilerini Fenikelilerin torunları olarak görüyorlar. Aslında bugün Lübnan'ın tüm Ortadoğu'daki konumuna bakınca haksız olduklarını söylemek çok güç. Tarihte Fenikeliler bu bölgedeki yerel krallıklarla Yunan-Latin medeniyetleri arasında bir bağlantı unsuru olmuşlardı. Aynı şekilde bugün Lübnan İslam dünyası ile Hıristiyan dünya arasında bir köprü görevi görmeye çalışıyor. Her ne kadar kendisini yutmak için bekleyen düşman güçlerin tam ortasında kaldıysa da...


Fenikelilerin İnsalığa Hediyesi ; Alfabe...
Denizci ve tüccar bir toplum olduğu için Fenikeliler bir süre sonra bir yazım sisteminin gerekliliğini hissetmişlerdi. Çünkü yapılan hesapların kütüklere geçirilmesi ve kayıt altına alınması zorunluluğu çıkmıştı. Bu nedenle önce Mısır hiyerogliflerinden hareket ederek bir alfabe sistemi geliştirdiler. Alfabe 22 harften oluşuyordu ve tümü sessiz harfti. Alfabe sağdan sola doğru okunuyordu. İ.Ö. 8. yüzyıldan itibaren Fenike alfabesi tüm Akdeniz bölgesine yayıldı. Bugün kullanılan tüm Avrupa alfabeleri Yunan alfabesi aracılığı ile alınan Fenike alfabesinden gelmektedir. 

-Sonraki Konu: Onlara Ne Oldu? Keltler-

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails