27 Mayıs 2010 Perşembe

Yeni-Platonculuk (Neoplatonizm)




Antikçağ sonlarında felsefeye dayanarak dini bir dünya görüşü geliştirme denemelerinden ilki olan Yeni-Platonculuğun, kendisinden sonraki gelişme üzerinde büyük etkisi olacaktır. Çünkü bu çığır, batı ve Doğu mistizmlerinin başlıca kaynaklarından biridir ve Rönesans ötelerine kadar Platon felsefesi daha çok Yeni Platonculuk kılığında ele alınacaktır.

Bu çığırın kurucusu Plotinos’tur (203-270). Plotinos felsefesini Platon’a dayanarak açıklamaya büyük değer verir; kendi düşüncelerini hep Platon’un yapıtlarındaki bir yere dayatarak yorumlamayı dener; ayrıntılarında bile Platon’un bir öğrencisi olduğu inancındadır. Platon felsefesine bu çok sıkı bağlığından başlattığı çığırda yeni Platonculuk adını almıştır. Ama Pltotinos’un öğretisinde Aristoteles ve stoa’nın da etkisi var.Plotinos Doğu ve Hint bilgeliliklerine büyük bir ilgi duymuştur; Bunları yerlerinde öğrenmek için yolculuklara da çıkmıştır. Buralardan etkiler aldı mı; pek belli değildir. Buna karşılık gününde Hıristiyan
Gnostikleri ile savaşmıştır. Kendisinden sonra da Yeni-Platonculuk, gittikçe yayılıp yerleşen Hıristiyanlığa karşı paganizmin başlıca savaş alanı olacaktır.


Plotinos, başlıca hocası Ammonius Sakkas’ın etkisinde kalmıştır. Ammonius Sakkas hakkında pek bir şey bilinmemektedir. Kendisine çuval hamalı adı takıldığına göre yoksul bir kimse olmalı. Önce Hıristiyanmış sonra Hıristiyanlıktan çıkarak kendini felsefeye vermiş. Öğretici ve insan olarak öğrencileri üzerinde çok büyük bir etkisi var. İşte İskenderiye de 28 yaşında iken felsefeye büyük bir ligi duyup çeşitli filozofları dinleyen ancak hiç birini beğenmeyen Plotinos sonunda aradığı öğretiyi ve öğreticiyi Ammonius Sakkas’ta bulmuştu on bir yıl onun yanından ayrılmamış, onun en yakın dostu ve öğrencisi olmuştur.


Plotinos Mısır’da Lykopolis’te doğdu. Ailesinden pek bir şey bilinmiyor. Kendisi bunların sözünü etmez, bu gibi şeyleri umursamazmış. Çok sade dünya zevklerinden uzak bir hayat yaşadı. Ömrünü pek özlediği Tanrı’ya yükselme çabası içinde geçirdi. “Bir beden içinde barındığı için utanırmış” öylesine maddeden uzak kalmak istermiş. Onun iin resminin, heykelini yaptırmazmış. O günlerde pek değer verilen İran ve Hint bilgeliğini yerinde öğrenmek için İmparator Gordianus’un İran seferine katıldı. Sefer başarısızlıkla sonuçlanınca kaçarak kurtuldu. Bir yıl sonra Roma’ya yerleşerek ömrünün sonuna kadar burada dersler verdi. Kendisine bağlılığı dini bir saygı derecesine vardıran bir çok öğrencileri Roma’da sözü geçen kimseleri arasından dost ve koruyucuları oldu. Bir ara İmparator Gallienus, Platon’un düşündüğü gibi örnek bir devlet kursun diye ona bir yer vermeyi düşündü ancak çevresindekiler engel oldular.


Yapıtları: Plotinos’un ölümünden sonra öğrencisi ve Yeni- Platoncu felsefeyi geliştirenler arasında önemli bir yeri olan Porphrios kalan -çeşitli vesilelerle yazılmış- 54 parça yazıyı her birinde 9 bölüm bulunan 6 kitap halinde bir araya toplamıştır. Onun için yapıt Ennead’lar (Dokuzluklar) adını almıştır.


Plotinos’un öğretisinin baş özelliği her türlü materyalizme tam bir tutarlılıkla ve kesinlikle karşı çıkmasıdır. Bu felsefeye göre asıl gerçek nesnelerin kendisi şu varlıkta etkileyen her şey cisimsel değildir, salt tinsel niteliktedir. Cisimler dünyası o görünmeyen tinsel dünyadan üzerine bir parıltı vurursa ancak değer kazanır, güzel olur. Bu felsefenin ana düşüncesi budur. Plotinos’un özgün bir başarısı olan estetiğin çıkış noktası bu anlayıştır. Bir cisim diyor Plotinos “güzel” iken “çirkin” olabilir. Demek cisim özce güzel değildir. “Güzelliği” cisim kendi dışından edinir ancak “güzellik”ten pay alırsa “güzel” olabilir; maddeye giren tinsel varlık başka bir deyişle onu biçimlendiren idea cismi “güzel” yapar; idea’sının ereğine uyan bir “birlik” olursa cisim “güzel” olur. Bizim için bir şeyi güzel ya da çirkin yapan nedir? Güzel duygusunu temeli ruhun güzel’i görünce onunla kendisi arasında bir yakınlığın bir uyumun olduğunu yaşamasıdır. Bir cinsi önümüzde yabancı ve aykırı bulursak ona çirkin deriz. Demek objeyi güzle yapan ruh ile içten bir yakınlığı olması bu yakınlığın sezilmesi ve bundan duyulan sevinçtir. 


Ruh öğretisi Plotinos’un felsefesinden çok önemli bir yer tutar. “Ruh” kavramı dini felsefelerde çok büyük bir yeri vardır. Ruh’un ne olduğu tutumunun ne olması gerektiği, ölümsüzlüğü, ölümden sonraki var oluş biçimi gibi sorular Yeni-Platonculuk tipindeki dini renkli felsefelerin başlıca sorunlarıdır. Plotinos’a göre ruh ve bedenden oluşmuş insanda ruh bedeni bir araç gibi kullanır. Beden bileşik bir nesnedir. Ruh ise bileşik olamaz, ruh bölünemez bir birliktir. Tek tek ruhların yanında bir de evren ruhu (Kosmon Psyhke) var. Ruh’un üstünde de Nous’un dünyası yükselir. Nous düşünülen dünyadır; bu aşamada idealar ile bunları düşünen Nour (Tin) vardır.


Plotinos’un ölümünden sonra yapıtlarını yayınlamış olan en önemli öğrencisi Porphyrios (232-304) hocasının öğretisini anlatmaya, temellendirmeye ve savunmaya çalışmıştır. Porphyrios’un bir öğrencisi olan Suriyeli Iamblikhos, Plotinos’un felsefesini polytheizmin teolojisine temel yapmak istemiştir. Bu spekülatif teoloji Hıristiyanlıktan başka bütün antik dinleri sistematik bir bütünde toplamayı böylece din akımını bir sonuca vardırmayı göz önünde bulunduruyordu. Iamblikhos’un öğrencileri arasında İmparator Julianus’da vardır. İmparator Julianus polytheizme dönmüş ve gittikçe yayılan Hıristiyanlığa karşı Roma dinin Yeni-Platonculuğa dayanarak kurtarmaya çalışmıştır. Yeni-Platonculuğun Suriye kolu dışında bir de Atina kolu vardır.


529 yılında Justinianu
s Yeni-Platoncu tutumunda olan Atina’daki Akademia’yı kapadı; Hıristiyanlığa aykırı diye Yunan felsefesi okutulmasını yasakladı. Bu da Antik felsefenin sona ermesidir. Böylece bu tarihten sonra bin yıl sürecek Ortaçağ’da dini inanca bağlanılacak, Tanrının kendisini açması olarak anlaşılan vahyin sözü dinlenecektir. Rönesans’a (yeniden doğuş) kadar böyle devam edecektir.

21 Mayıs 2010 Cuma

Justinianus Dönemi

Justinianus
Theodora
Aya Sophia (Hagia Sophia)



491 yılında ölen Isaurialı imparator Zenon’un yerine ertesi gün Anastasius I. geçti ve Augusta Ariadne (Zenon’un karısı) bir ay dolmadan yeni imparator ile evlendi. Anastasius genel olarak dini kurallara katı bir şekilde bağlıydı ve ona ün kazandıran en önemli özelliği tutumlu olması ve bu şekilde imparatorluğun mali durumunu düzeltmesidir. Büyük miktarda tanıdığı vergi ayrıcalıkları, üç büyük savaşa rağmen yirmi yedi yıllık iktidarı sonunda hazinede 320.000 libre altın bırakması büyük bir başarı olarak adlandırılmaktadır[1]. 503 yılında Perslerle savaştı ve 506 yılında yedi yıllık bir barış anlaşması imzaladı. Vergi ve askeri alanda çok geniş çaplı reformlar gerçekleştirmiştir.

Fiilen Justinianus, amcası Justinus I (518-527) devrinde siyasete hakimdi. Amcası ölünce resmen taç giyerek tahtta geçti(527).


533 yılında komutanı Belisarius yaklaşık 18.000 kişilik bir ordu ile Afrika’ya çıktı. Belisarius Vandal kralı Gelimer’i yendi. Gelimer teslim olmak zorunda kaldı ve 534 yılında Belisarius eski Roma geleneklerine göre törenlerle Constantinopolis’e girdi. Yeni Roma ilk kez böyle bir törene tanık oluyordu. Bu zaferin arkasından yaklaşık 548 yılına kadar süren Berberi kabileleri ile küçük çarpışmalar yapıldı. 535 yılında bu defa Belisarius Ostrogotlara karşı bir sefere çıktı. Bir kısım kuvvet Dalmaçya’ya girereken Belisarius Sicilya’yı işgal ederek, İtalya’ya girdi. Büyük bir direniş ile karşılaştı ancak sonra Ravenna’yı işgal edip, Got kralı Vitiges’i esir düşürdü (540). Kısa sürede Ostrogotlar Totila’nın emri altında karşı koymaya başladılar. Belisarius pek çok yenilgiye uğradı. Ancak Narses uzun bir mücadeleden sonra Gotların direnişini kırdı. Artık İtalya Bizans hakimiyetinde idi(555). Bu büyük fetihleri İspanya’nın bir kısmını işgal ve İspanya’daki Vizigotlar ile savaş izledi. Uzun yıllardan sonra eski İmparatorluk toprakları geri alınmış ve Akdeniz yeniden bir iç deniz haline gelmişti.


Fakat bu başarının sevinci uzun sürmedi, batıdaki savaşlar Tuna sınırını ve İran tarafını açıkta bırakmıştı. Anastasius I zamanında Martyropolis (Silvan), Theodosiopolis (Erzurum), Amida (Diyarbakır), ve Nisibis (Nusaybin) geçici olarak İranlılara geçmişti. Justinianus 532 yılında İran kralı Hosrav I ile ebedi bir barış anlaşması yapmıştı. Batıda rahat savaşmak için İran’a haraç vermeye de razı olmuştu. Ancak Hosrav 540 yılında bunu bozarak Suriye’ye girdi, Antiokheia’yı tahrip ederek Akdeniz’e kadar ulaştı. Kuzeyde ise İranlılar Armenia bölgesini tahrip ederek Lazika (Rize bölgesi yaklaşık) bölgesini ele geçirdiler. Justinianus haracı yükselterek beş yıllık bir barış anlaşması yaptı. Sadece İranlıları Lazika bölgesinden çıkması konusunda Justinianus’un lehine bir sonucu oldu bu anlaşmanın. Bizans batıyı önemserken önasya geri plana düşüyordu.


Balkanlar tarafı ise daha vahim idi. Germenlerin göçü tam sona ermişti ki yeni kavimlerin göçü görüldü. Slavlar Balkan bölgesine girmeye başlamışlardı. Justinianus Balkanlarda mükemmel bir müstahkem mevkiiler zinciri geliştirmişti ancak askerlerin Afrika ve İtalya’da olması nedeniyle bu müstahkem yerler bir işe yaramıyordu. Slavlar, Adriatik denizi, Korinthos körfezi ve Ege denizi kıyılarına kadar tüm Balkanlara yayıldılar. Bunun yanında bir iç huzursuzluk ortaya çıktı. Otokratatik merkezi iktidar ile halkın siyasi organizasyonları arasında şiddetli bir mücadele koptu ve 532 yılının ocak ayında Nika ayaklanması başladı. Justinianus, Justinus I devrinde, Anastasius I’in himaye ettiği yeşillere karşı, kendi kilise ve devlet siyasetini destekleten maviler partisini desteklemeye başlamıştı. Ancak imparator sonra, partilerin etkisinden kurtulmaya çalıştı ve devlet makamlarını da partilere karşı sert davranmaya sevk etti. Bunun sonucunda her iki parti İmparatora düşman oldular ve iki parti iktidara karşı birleşti. Hipodromda “Yaşasın fakirleri koruyan maviler ve yeşiller!” sesleri yükselmeye başladı, Anastasius’un yeğenlerinden biri İmparator ilan edildi. Justinianus yenilgiyi kabul edip tam kaçmaya hazırlanırken İmparatoriçe Theodora soğukkanlılıkla onu durdurdu ve Belisarius ile Narses ayaklanmayı bastırarak tahtını kurtardı. Belisarius hipodromda asilleri kılıçtan geçirdi. Binlerce kişinin hayatına mal olan katliam isyanın sonucu oldu. Nika ayaklanması esnasında yanan Ayasofia’nın yeniden yapımına başlandı.Bu kilise, Megale Ekklesia adıyla bilinen 1. Ayasofia, Constantinus ya da Constans tarafından, ahşap çatılı olarak yaptırılmış, 360 yılında tanrıya adanan yapı, 404’deki bir yangında kül olmuştur, ikinci yapı ise 415 yılında tanrıya adanmıştır.


İsyan görünürde bir rahatlama getirmiş ise de, Justinianus’un fetihler ve başladığı inşaat faaliyetleri halka ağır yükler getirdi. Bu arada doğu ticaretinde, İran savaşları yüzünden aksaklıklar çıkması nedeniyle, Justinianus Çin ile bağlantıyı, sapa bir yoldan Kırım tarafındaki üsleri Khersones, Bosphoros ve Lazika üzerinden sağlamaya çalıştı. Bu sırada casuslar, ipek böceğini keşfedip, gizlice Bizans’ getirmeleri büyük bir şans oldu. Önce Constantinopolis, Antiokheia, Tyros (Sur), sonraları Yunanistan’da gelişen ipekböcekçiliği devletin büyük bir gelir kaynağı haline geldi.


Justinianus döneminin en büyük eseri Roma hukukunu kodeks haline getirmiş olmasıdır. Tribonianus tarafından tamamlanan kodeks, önce Codex Theodosianus ve Diokletianus zamanından toplana bazı özel toplamalardan, Codex Gregorianus ve Codex Hermogenianus’dan faydalanılarak, Hadrianus döneminden itibaren geçerli olan tüm Costitutio’ları bir araya topladı. Bu koleksiyon ilk olarak 529 yılında Codex Iustinianus adıyla yayınlandı. Beş yıl sonra gelişmiş yeni bir yayını yapıldı. Bu yeni kodeks klasik Roma hukukçularının, imparatorluk kanunları yanında, geçerli olan hukukun ikinci grubunu da teşkil eden bir koleksiyondur.


Roma imparatorluk kavramının yeniden canlanmasının yanında Justinianus için aynı zamanda Hıristiyan inancın zaferi de kutsal bir görevdi. Theodosius I den beri hiçbir imparator paganizmi ortadan kaldırmak için onun kadar çalışmamıştı. Çok fazla putperest olmamasına karşı, Justininus ellerinden öğreti hakkını alarak, Neoplatonizm’in yuvası olan Atina akademisini 529 yılında kapattı. Buradaki bilginler İran’a giderek, Grek kültürünü doğuya taşıdılar.
Justinianus inançlı bir Hıristiyan olarak kalmayıp kilise toplantılarını yönetmiş, teolojik makaleler ve ilahiler yazmıştır.
[1] Procopius, HA 19.7: ἰσχυρίζοντο γὰρ οἱ τοῖς θησαυροῖς τε καὶ ταμείοις καὶ ἄλλοις ἅπασι τοῖς βασιλικοῖς χρήμασιν ἐφεστῶτες, Ἀναστάσιον μὲν Ῥωμαίων ἔτη πλέον ἢ ἑπτὰ καὶ εἴκοσιν ἄρξαντα διακόσια καὶ τρισχίλια χρυσοῦ κεντηνάρια ἐν δημοσίῳ ἀπολιπεῖν.

4 Mayıs 2010 Salı

Opramoas

Rhodiapolis Antik Kenti


Antik yönetim sistemi içinde kamusal ve bürokratik hayatın izlerliğini sağlayan birimlerin yöneticiliğini kentin zengin tabakasından kişilerin yapması bir zorunluluktu. Bu kişi herhangi bir mevki için belli bir miktar para öder, mevkisinin getirmiş olduğu maaş hakkını kullanmaz, aksine mevkisinin getirdiği mali yükümlülükleri bizzat kendisi karşılardı. Çünkü bu görev kendisi için bir onurdu. Bu tür görevlere leiturgia (λειτουργία) adı veriliyordu. Ama kimi zaman mevkinin getirdiği maddi sınır aşılıyor, mevki sahibi kişi zor zamanlarda maddi-manevi her türlü iyiliği yapıyordu. Bu durumda da gönüllü olma ön plana çıkıyordu. Bu işleri yapan kişiler euergetes (εὐεργέτης) ve bu işler de euergesia (εὐεργεσία) olarak adlandırılıyordu. Bu kişilere karşı da o kent ve Opramoas örneğinde olduğu gibi o bölge heykeller, önemli mevkiler, övgüler ve yazıtlarla minnet duygularını ifade ederlerdi.
İ.S. 2. yy.da da Lykia’da bazı varlıklı aileler euergesia ile öne çıkmaktadır:
Patara’dan Claudii ve Vilii, Oinoanda’dan Iulii ve Licinnii, Rhodiapolis’ten Opramoas ve ailesi. Hadrianus (117-138) ve Antoninus Pius (138-161) dönemlerinde varlık gösteren Opramoas’ın soy çizelgesi şu şekildedir:

Kalliades

Apollonios
Apollonios ~ Aglais (Aristokila)


Opramoas

Opramoas yaptığı hayır işlerinden dolayı, kendi kenti olan Rhodiapolis dışında da pek çok kentte vatandaşlık hakkı edinmiştir. Yazıtlardan tespit edildiği kadarıyla, Tlos, Myra, Patara, Ksanthos, Telmessos, Limyra, Phaselis ve Korydalla kentlerinde vatandaşlığı bulunmaktadır. Lykia’daki pek çok kent, 141-142 yıllarında meydana gelen şiddetli bir depremle büyük hasarlar görmüş ve Opramoas’ın yardımlarıyla toparlanmıştır. Opramoas’ın asıl ünü bu deprem sonrasında kentlere yapmış olduğu yardımlarla kendini gösterir. Bu afet dışında da çocukların eğitimi, genç kızların çeyizi, hububat yardımı, hamam, stoa v.b. bina yapımı gibi sayısız yardımda bulunmuştur. Opramoas’ın yardım ettiği kentlerin sayısı 30’u geçmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır: Patara, Olympos, Tlos, Rhodiapolis, Korydalla, Myra, Telmessos, Pinara, Ksanthos. Opramoas’ın mezarı Rhodiapolis’tedir ve mezarın tüm duvarları bu bilgileri edindiğimiz yazıtlarla kaplanmıştır. Bu yazıt Anadolu’nun en uzun yazıtıdır. Bu yazıt, imparator mektupları, eyalet yöneticilerinin mektupları ve onurlandırmalardan meydana gelmektedir. Opramoas’ın yardımları toplam yaklaşık 4 milyar sesterstir. Bu sayıdan da servetinin ne kadar olduğu az çok tahmin edilebilir.
Opramoas pek çok görevde bulunmuştur. Augustus baş rahipliği, Lykiarkhlık, arkhiphylakslık, hypophylakslık, Lykia Birliği yazmanlığı bu görevler arasındadır.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails